Eylül sonunda bitecek İngiltere vizemi bir kere daha kullanayım da verdiğim vize parasına değsin iç güdüsüyle 30 Ağustos’u kullanarak kendime bir İngiltere seyahati daha yarattım. Ethihad’da Manchester City maçı izleme deneyimi ile yönümü Kuzey İngiltere’ye çevirdim. Fikstürün yönlendirmesiyle de City – Hull maçı için cumartesi Manchester, Liverpool – United maçı için de Liverpool’a gideceğim kendiliğinden belirlendi. Geriye bir tek cuma günkü rotamı belirlemek kaldı.
Bu noktada Orta Çağ tarih mirasıyla York öne çıkan şehir oldu. Yaklaşık 140 bin kişinin yaşadığı York trenle Manchester’a 1,5 saat mesafede. Şehir Roma İmparatorluğu zamanında kuruluyor ve neredeyse İmparatorluğun bittiği noktada. Bu sebeple şehrin neredeyse 2000 yıllık bir tarihi var.

Sabah erken saatte otelden çıkıp şehri keşfetmeye başlıyorum. Hemen otelimin karşısındaki Museums Garden ve 1089’da yapılan St. Mary Abbey ilk durağım. Ardından kendimi dar sokaklarla çevrili Eski Şehir’de buluyorum. Pazar kurulan bir meydanda İngiltere’deki ilk sabahımın heyecanı ile hemen İngiliz kahvaltısı söylüyorum.
Kahvaltı sonrası sokakları arşınlarken bir kilise bahçesinde kermese rastlıyorum. İlginçtir ki kilisede artık ibadet edilmiyor, hayır işleri için bir kafeterya gibi kullanılıyor. Evde yapılmış kekler ve kahve ile kahvaltı sonrası için ideal bir nokta.

Bir Viking şehri olarak York
York’un kafa karıştırıcı bir yanı sokak isimleri: sokak isimleri “gate” ile bitiyor; ismi “gate” olması gereken şehir kapıları ise “bar” diye isimlendirilmiş. Bunun sebebi ise Vikinglerin kullandığı dilde sokak “gata” demekmiş ve şehrin Viking egemenliğinde kaldığı 100 yıl boyunca 60 tane sokak bu şekilde isimlendirilmiş. Tüm bu bilgileri bir sonraki durağım olan Jorvik’te öğreniyorum. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra kendi başına kalan şehir 866 yılında Vikingler tarafından istila ediliyor ve 100 boyunca yönettikleri şehrin ismini Jorvik koyuyorlar. Şehrin bu dönemini anlatan aynı isimli bir yer var.

Şehrin kaderi sanayi devrimi ile değişiyor. Atölyeler bu şehri pas geçince şehir büyümüyor ve bir orta çağ şehri olarak kalıyor. Ayaklarım ağarana kadar gezdiğim her köşesinde fotoğraf çektirmek istediğim bu güzel şehri akşam saatlerinde Manchester trenine atlayarak terk ediyorum.
