Boston: 250 Yıl Sonra Paul Revere’in İzinde

Sokağın iki yanında insanlar “Paul! Paul!” diye bağırıyor. İstanbul’un metro ve metrobüs istasyonlarında yıllarca kalabalıkta makas atarak yol bulmaya alışmışım; Boston’da da aynı refleksle kalabalığın arasından sıyrılıp kendimi bir anda sahte Paul Revere’in hemen arkasında, Boston belediye başkanının yanında buluyorum. Tam çeyrek milenyum önce, Amerikan devriminin fitilinin ateşlendiği bu yolda, ben de şimdi en önde yürüyorum.

Boston Hafta Sonu Gezisi

Otele vardığımızda, görevli daha anahtarı uzatmadan gülerek “Harika zamanda geldiniz. Devrimin 250. yıl kutlaması, Boston Maratonu, Red Sox da şehirde!” dedi. Bizim niyetimiz aslında çok daha basitti; zorlu geçen kıştan sonra ilk bulduğumuz uzun hafta sonunda kafamızı biraz dağıtmak, başka bir yerde nefes almak istedik. Şehirde neler var diye bakınırken, tesadüfen 250 yıl önce, 18 Nisan gecesi Paul Revere adlı bir vatanseverin evinden çıkıp Amerikan milislerine İngilizlerin geldiğini haber verdiğini ve ertesi gün ilk çatışmayla bağımsızlık mücadelesinin başladığını öğrendim. Yani bu tarihi hafta sonu, zaten geçmişiyle ünlü olan Boston’a bambaşka bir hava katıyordu.

Boston 1630’da kurulmuş. Limanı sayesinde ekonomide önemli bir yere sahip; Harvard ve MIT gibi dev okullara da ev sahipliği yapıyor. Nüfusu 8,5 milyon civarı. Şehirde gezilecek başlıca yerlerin çoğu ise toplamda sadece 3 kilometre uzunluğundaki Freedom Trail hattı üzerinde toplanmış durumda. İstersen eski kıyafetli rehberlerle tura katılırsın, istersen Ulusal Parklar Müdürlüğü’nün uygulamasıyla adım adım kendin keşfedersin—ikisi de şehirde yaygın yöntemler.

Lego Discovery Center ve F1 Teması

Boston Legoland

Gezmeye Deniz’in yeni favorisi Lego Discovery Center ile başladık. Dünyada sadece 26 tane var; bir tanesi de eskiden İstanbul’daymış ama kapanmış.

İçeri girer girmez dev lego heykelleri, rengarenk bloklar ve çocuk sesleriyle dolu bir dünya karşılıyor bizi. 2025’te Lego’nun F1 ile yaptığı anlaşma sayesinde merkezin önemli bir bölümü tamamen F1 temasına ayrılmış. Çocuklar için legodan yarış arabası yapma workshop’ları düzenleniyor. Biz de hemen atladık; Deniz ile minyatür bir yarış arabası yaptık, hatta aynı etkinliğe sonradan Saint John’da da katılıp arabamızı eve götürdük.

Yeni F1 yönetimi gerçekten akıllıca işler yapıyor: Önce Netflix dizisiyle yetişkin izleyici kitlesini büyüttüler, şimdi de bu tür etkinliklerle çocukları, yani geleceğin F1 hayranlarını kazanmanın peşindeler.
Ortada Boston’un önemli binalarının legodan yapılmış dev maketi de var. Daha şehri gezmeden, hangi binaları görmemiz gerektiğine dair kafamızda bir liste oluştu.

Union Oyster House’da Akşam

Boston Union Oyster Bar

Günün sonunda kendimizi Union Oyster House’da bulduk. 1826’dan beri açık olan bu mekan, Amerika’nın kesintisiz hizmet veren en eski restoranıymış. İçeri adım atınca eski Boston’un havası hemen hissediliyor: Tavandan sarkan pirinç lambalar, gıcırdayan koyu renk tahta zeminler, duvarlarda sararmış siyah beyaz fotoğraflar… Her köşe başında başka bir hikaye varmış gibi. Menüde gözüme çarpan detay: Samuel Adams’ın sadece burada satılan Colonial Ale’i. “Buraya kadar gelmişken denemeden olmaz,” diye düşünüp bir bardak söyledim.

Samuel Adams Bira evi ve Quincy Market

Samuel Adams Bira

Şehrin tam kalbi diyebileceğimiz Quincy Market ile Faneuil Hall’un kesişiminde dev bir Samuel Adams biraevi var. Akşam yediden sonra 21 yaş sınırı başlıyor ama biz erken saatlerde gittiğimiz için rahatça içeri girdik. Tam meydana bakan cam kenarında bir masa bulduk. Menüye göz gezdirirken marketlerde gördüğümüz klasik Samuel Adams biralarına ek olarak, bir de sadece bu biraevi için üretilen özel çeşitler dikkat çekiyor. Mesela, ismini Boston Celtics oyuncusundan alan “Derrick White Ale” gibi ilginç ve şehirle bağlantılı 20’den fazla özel bira var. Biz de kalabalığın ve canlı ortamın tadını çıkarırken, Deniz dışarıyı izledi, Eda ile sohbet ettik; Boston’un enerjisi burada fazlasıyla hissediliyordu.

Duck Tour: Karada ve Denizde Şehir Turu

Boston Duck Tour

Freedom Trail’i Deniz’le yürüyerek bitirmek pek mümkün değil diye düşündük. Bunun yerine Boston’un meşhur “duck tour”larına katıldık—hem karada hem suda giden, üstü açık, renkli araçlar. Tur yaklaşık 1.5 saat sürüyor, fiyatı da biraz tuzlu: Kişi başı 57 dolar. Buna rağmen ilgi o kadar yoğun ki, New England Akvaryumu’nun önünden sürekli yeni bir araç kalksa da biz ancak bir sonraki güne yer bulabildik.
Turun en güzel yanı, teatral yetenekleriyle kendini hemen belli eden rehberimiz oldu. O kadar abartılı, enerjik ve komik bir anlatımı vardı ki, Deniz iki saat boyunca gözünü kırpmadan dinledi. Biz de rahat rahat şehri gezdik; bir yandan Boston Commons’ın kalabalığına, bir yandan rehberin 1770’te İngiliz askerlerinin öldürdüğü sivil protestocular hakkındaki hikâyelerine kulak verdik.

New England Akvaryumu ve Deniz Hayvanları

Duck Tour’un kalkış noktası olan New England Akvaryumu, Boston sahilinde hemen dikkatimizi çekti. 1969’da açılmış; ilk bakışta klasik bir şehir akvaryumu gibi ama içeri girince bambaşka bir dünya başlıyor. Ana bölüm, devasa bir Karayip resifinin kopyası olan 760 bin litrelik silindir tank. Spiral merdivenlerle yukarı doğru çıkarken, her katta rengarenk balıklar ve en tepede dev su kaplumbağaları bir anda karşınıza çıkıyor.

new England akvaryumu

Deniz’in favorileri deniz aslanları ve penguenler oldu; biz ise yaşına göre hâlâ çok iyi durumda olan bu akvaryumda dolaşırken şaşkınlığımızı gizleyemedik. “Gittiğim en yeni ve teknolojik akvaryum burası değil,” diye düşünmeden edemiyor insan, ama 50 yılı aşkın süredir ayakta kalan ve Boston’un çocuklu aileleri için bir klasik haline gelmiş bu yeri görmek kesinlikle hoş bir deneyimdi.

Boston Çay Partisi Müzesi

Akvaryumdan çıkınca yolumuzu biraz daha şehrin tarihine çevirdik ve Boston Çay Partisi müzesine geçtik. Buradaki deneyim sadece bir sergi gezmek değil; gerçekten olayın içine giriyorsun.

Paul Revere’in yürüyüşüne zemin hazırlayan, tarihe “Boston Çay Partisi” olarak geçen meşhur protestonun yaşandığı iskeledeyiz. İngiltere, Amerika’daki kolonilere sattığı çayların vergisini iyice artırınca, Bostanlılar buna tepki olarak gemiyle gelen çay kolilerini denize dökmüş. Müze turu da tam bu olayın geçtiği atmosferde başlıyor.

İlk olarak, bir belediye meclisi replikasında, Samual Adams kılığına girmiş bir oyuncunun canlı ve eğlenceli anlatımıyla olayı yeniden yaşıyoruz. Sonra hep birlikte geminin replikasına geçip, ellerimizle sözde çay kolilerini suya atıyoruz. Turun sonunda ise artırılmış gerçeklik efektleriyle hazırlanan kısa filmde Amerikan Devrimi’nin başlangıcını ve sürecini izliyoruz.

Tarih, tiyatro ve mizansen iç içe; özellikle çocuklar ve aileler için sıkılmadan öğrenilecek, eğlenceli bir deneyim.

boston haftasonu gezisi

Kuzey Amerika’da, Avrupa’daki gibi tarihi şehir diye gezebileceğin yerler bir elin parmaklarını geçmiyor. Boston, o nadir şehirlerden biri. Yanımızda dört yaşındaki Deniz’le bir hafta sonunda yapılabileceklerin büyük kısmını denedik. Biraz tarih, biraz eğlence, bol bol yürüme… Doğru zamanda, tam devrimin 250. yılına denk gelmek de büyük şanstı.

Hem geçmişin izlerini hissettik, hem de Boston’un bugün hâlâ canlı ve genç kalan enerjisini gördük.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top