“Siga Siga” dedi artık aylardır güneşin altında bulunmaktan yanakları domates kırmızısına dönmüş sarışın kız. Kendinden başkasını düşünmeyen, sadece kendi işinin önemli olduğuna inanan, tatilde bile tabakhaneye bok yetiştiren yüzlerce beyaz yakalı Türk ile her gün karşılaştığı için artık Türkçe’sini de öğrenmişti: “Yavaş Yavaş!”
Sanki başkasınınki değilmiş gibi, “Ama bizim işimiz acildi” diyen, e-maillerin başına “ACİL, ACİL, ACİL !!!” yazan, yetinmeyip e-mailden 5 dakika sonra telefon açıp “size bir mail atmıştık” deyip darlayan, böyle yapınca işinin hallolacağına inanan bu insanlar, Kuşadası ve Seferihisar’dan akın akın Yunan adalarına Barbaros Hayrettin’in donanması gibi çıkartma yapıyorlardı. Niye? “Abi Yunanistan’da hayat çok sakin…” E sen değilsin be abicim, siga siga, iki dakika bekleyiver araba için, uzo kaçmıyor bir yere.
Tüm bunların yanında bir de öyle sanki İstiklal’e çıkarmış gibi plansız gelen, “ee biz araba kiralayacaktık…” diyen saftirik tatilcilerimiz de yok değil. E be ablacım, 9 günlük bayram tatilinde Yunan adasına geldiğinde rezervasyonsuz araba bulabileceğini mi zannediyorsun? Biz bu planlarımızı yapmak için günlerimizi harcadık. Tüm bu planlar ışığında kırmızı i30’umuzu aldıktan sonra rotamızı adanın güneydoğu ucuna çeviriyoruz çünkü bugün 3 günlük Heraea Festivali’nin en önemli günü.
Antik Yunan’ın İzinde
Bu festival esasında Antik Yunanistan’da kadınlar olimpiyatıymış ve evlilik, aile ve doğum Tanrıçası Hera’ya ithaf edilmiş. Esasında bilindiği kadarıyla Hera, adına tapınak yapılan ilk Yunan ilahtır. M.Ö 8. yüzyılda burada Samos’ta adına bir tapınak yapılmıştır. Bugün her ne kadar sadece bir sütun ayakta kalsa da, bu tapınak külliyesi 1992’den bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
Festivalin en zirve noktasında kasabanın tüm kadınları beyazlar içinde, önde yetişkinler ardından çocuklar olmak üzere bütün kasabayı tavaf ediyorlar. En önde bir erkek davul ile yürüyüş ritmini belirliyor ve öndeki kadınların elinde meşaleler bulunuyor.
Adanın toprakları nasıl bereketli ise, Samos, masalcı Ezop, matematikçi Pisagor, filozof Epikür ve Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü ilk iddia eden gökbilimci Aristarkus olmak üzere bu özgür ortam sayesinde bilim ve sanata katkı yapmış ünü ve fikirleri günümüze kadar ulaşmış birçok kişinin memleketi.
Bu dehalardan bir tanesi de kendi adıyla anılan su kemeri tünelini inşa eden mühendis Eupalinos. M.Ö 6. yüzyılda Kastro Dağı’ndan şehre su taşımak için dağın iki ucundan da delme işlemine başlanarak 1036m uzunluğunda bir kemer inşa ediliyor. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan kemerin vardığı kasaba, bugünkü ismiyle Pythagoreion, adanın en büyük ikinci limanı. Tüm bu tarihi yerlere kişi başı 13 avro ödedikten sonra artık denize girmemiz lazım.
Samos Sahilleri
Ben ne kadar adanın tarihini, antik yerlerini araştırmaya mesayi harcıyorsam, aynısını Eda plajlar için yapıyor. Yazın sıcağında, güneşin altında tapınaktı, tüneldi derken buharlaşmaya ramak kalmışken Eda bizi aldı Psili Ammos’a götürdü. Dilek Yarımadası milli parkının tam karşısında, Türk Bayrağı’ndaki yıldızın kenarları seçilecek kadar mesafede, incecik kumu ile tam da aradığımız mekan burası. Kuzeyde dalgaların dövdüğü sahilin aksine, burası son derece sakin, derinleşmeyen bir denize sahip. Arkamızda hem bira için marketimiz, hem de patates kızartması için restoranımız var. İkisi toplam 10 avro tutuyor.
Sonraki günlerde nispeten dalga boylarının küçük olduğu bir zamanda soluğu Kokkari de alıyoruz. Kuzeyin yolları oldukça geniş. Hele ki Ikaria’dan sonra kendimi 8 şeritli Dubai yollarında gibi hissediyorum. Kokkari sanırım adanın en sevdiğim kasabası olabilir. Uzun, geniş taşlık bir plajın arkasında sıralanmış krepçisinden tavernasına kadar sabahtan akşama kadar neye ihtiyaç varsa kompakt bir halde bulunuyor. “Siga Siga” modunda, hiç bir yere acelemiz olmadan uzanıyoruz denize karşı. Elimizde kitap, kulağımızda dalganın kıyıya vurduğunda çıkarttığı fışırtı ile.
Meltemin esmediği gecede dolunay var. Ayın ışığı denizde usul usul yansırken Apollo restoranda neredeyse denizin içinde bir masaya oturuyoruz. Uzosu, ahtapotu şusu busu derken hepi topu 40 avroya kalkıyoruz masadan. Sadece 1 ay önce İstanbul’da 1 giriş, 2 ana yemek 1 şişe şaraba verdiğimiz paranın karşılığının 60 avro olduğunu düşününce, avro ne kadar yükselirse yükselsin halen daha Yunanistan tatil için çok daha ucuz kalıyor.
1 yorum
Yüksel Dalgıç · 8 Nisan 2019 21:44 tarihinde
Yazı dilin çok iyi. Gözlemlerin ve aktatımın , bilgilendirmen akışkan.